Beni Asla Bırakma – Kazio Ishiguro
’Beni Asla Bırakma’’ romanını bitirdim. Organ bağışı için klonlanmış insanların var olduğu bir distopyayı konu alıyor.Kesinlikle bir bilimkurgu değil, ilerleyen sayfalarda distopya olma özelliğinide kaybedip mükemmel bir dönem eleştirisi niteliği kazanıyor
Klon çocukların her şeyi kabullenişleri, hiçbir zaman isyana yeltenmeyişleri, pasif tavırları canımızı sıksa da bizi sinirlendirse de yaşamaya devam etmeleri saçma geliyor ama biz de
Ishiguro’nun kahramanları gibi hayati organlarımızı bağışlaya bağışlaya yavaş yavaş tükeniyoruz.
Yazar klonlara televizyon izlettirip, dış dünya ile bağlarını koparmadan onları tıpkı bir insan gibi duygular yükleyerek bizim empati yapmamızı, düşünmemizi çok başarılı bir şekilde sağlıyor.
Yazar bize üstü kapalı şu soruyu soruyor. Sende bir insansın böyle bir şey olabilseydi insan olarak buna üzülüp karşı çıkar mıydın ? Yoksa senin egon için böyle bir alt tür olmalı mı?Kesinlikle hemen hümanist olmayın.Çünkü yaşadığımız dünyada düşündüğümüz kadar hakperest değiliz
Sadece empati yaptırmıyor. Sayfaları çevirdikçe olay distopik olmaktan çıkıyor ve kendinin bir klon olduğunu fark ettiriyor. Önceden hakkımızdaki her şeyin belirlendiği bir evrende mi yaşıyoruz yoksa her şey bizim her an belirlediğimiz veya bizimle beraber her an belirlenen bir durum mu söz konusu? İnsan, hayatında her şeyin veya en önemli şeylerin belirlenmiş olduğunu bile bile nasıl yaşayabilir veya yaşayabilir mi sorunu mercek altına alınmış diyebilirim.
Kitap hakkında eleştirel yaklaşacak olursam üslub için bir şeyler söyleyebilirim. Bu kadar muhteşem bir konuyu kitabın yarısına kadar fark etmiyorsunuz. Tamamen üslup ile alakalı. Son derece normal bireylerin günlük yaşamlarını aktarıyormuş gibi bir dil kullanması hatalı olmuş.
Baştan itibaren distopik meseleyi tartışabilirdik. Kitapta bahsi geçen okul Hailsham’ı özel çocukların eğitim aldığı çok iyi bir yatılı okul yerine bir proje olduğunu, oradaki çocukları da sıradan yerine özel çocuklar olduğunu en baştan bilseydik daha verimli okuyabilirdim.
Kitabın yarısına kadar Thomas Hardy romanları gibi basit duygu anlatımı zannettim.