Eternity and a Day: Theo Angelopoulos’un Zaman ve Varoluş Üzerine İncelemesi
in

Frankfurt Sinema Kulübü olarak bir araya gelerek yaptığımız film izleme ve analiz etkinliğinde Theo Angelopoulos’un “Eternity And A Day” filmi üzerine bir tartışma yürüttük. Film, gerek görsel diliyle gerekse felsefi derinliğiyle aramızda güçlü bir etki yarattı. Bu analiz, film boyunca karşımıza çıkan imgeler ve sahnelerin ne anlama geldiği üzerine yaptığımız kolektif çözümlemeleri içermektedir.

Öncelikle şunu belirtelim, film hakkında detaylı bilgi vermeden derinlemesine bir analiz yazısı hazırladık. Çünkü film hakkında konuşmak için izlediğinizi varsayıyoruz. Film üzerine yaklaşık 3 saatlik film okumasından notları sadece semboller üzerine bir yazı yazarak toparlayabildik. Filmin hikayesine girmeden sembollerin neyi temsil ettiğini yazmak okuyucular için daha verimli olacağını düşündük. Bu şekilde, henüz filmi izlemeyenlere spoiler vermeden film hakkında bir fikir edinmelerini sağlayacağını düşündük.

Deniz ve Sahil: Hayatın ve Ölümün Sonsuzluğu

Tartışmamızda denizin filmde sürekli tekrarlanan bir motif olduğunu gözlemledik. Deniz, bir yandan hayatın kaynağı, diğer yandan bilinmeyene açılan bir kapı olarak yorumlandı. Alexander’ın ölümle yüzleşmesi ve geçmişini anımsarken denize bakması, bize denizin ölüm ve sonsuzluk arasında bir geçiş mekânı olarak kullanıldığını düşündürdü. Üyelerimiz, deniz manzarasıyla birlikte gelen bu derin tefekkür anlarının, Heidegger’in varoluş felsefesindeki “ölüme yönelik varlık” (Sein zum Tode) kavramını çağrıştırdığı konusunda hemfikir oldular. 

Deniz, aynı zamanda hayatın döngüselliğini de temsil ediyordu. Özellikle Alexander’ın sahilde yürüdüğü sahnelerde zamanın durmaksızın aktığını ve bu geçişin sonsuz bir döngü gibi hissettirdiğini konuştuk.

Yolculuk: İçsel Arayış ve Hayatın Yolculuğu

Filmde sıkça gördüğümüz yolculuk sahnelerinin, yalnızca fiziksel bir yer değiştirme olmadığını, aynı zamanda Alexander’ın içsel bir yolculuğunun metaforu olarak kullanıldığını değerlendirdik. Otobüsle yaptığı yolculuklar, onun hayatını geriye dönük sorguladığı ve ölümle yüzleştiği anları sembolize ediyordu. Film okuması sırasında bu yolculuğun Alexander’ın geçmişini yeniden ziyaret etme çabası ve hayatında eksik kalan şeyleri tamamlama isteği olarak okunabileceğini yorumladık.

Ayrıca Alexander’ın küçük çocukla olan yolculuğu, insanoğlunun hayatta anlam arayışını ve sınırları aşma isteğini temsil ediyordu. Çocuğun sınırdan geçme arzusu, varoluşun ötesine geçme arzusunun somut bir örneğiydi. Bu noktada, sinema kulübümüz, bu yolculuğun aynı zamanda yaşam ve ölüm arasındaki ince çizgiyi temsil ettiğini vurguladı.

Sınır: Geçiş ve Belirsizlik

Filmde sıklıkla işlenen sınır teması üzerine, bu imgelerin bir yandan fiziksel bir sınırı diğer yandan da metafiziksel bir geçişi temsil ettiğini tartıştık. Özellikle Alexander’ın çocuğa yardım ederek sınırı geçmeye çalışması, bir aidiyet sorunsalını, insanın kendini nereye ait hissettiğini sorgulama sürecini simgeliyordu. Kulübümüz, bu sınırın aynı zamanda yaşamla ölüm arasındaki belirsizliği de yansıttığını düşündü. 

Tartışmanın bir diğer yönü, sınırın Alexander’ın içsel dünyasındaki sınırlamaları da sembolize ettiği üzerineydi. Geçmişte yaptığı hatalar, yüzleşmekten kaçındığı duygular, onun zihnindeki görünmez sınırları oluşturuyordu. Sınırı geçme çabası, tüm bu sınırlamaların ötesine geçme ve kendisiyle barışma isteği olarak okunabilirdi.

Küçük Çocuk: Masumiyet ve Umut

Filmde Alexander’a eşlik eden küçük çocuğun masumiyet ve umut taşıyan bir karakter olduğunu tartıştık. Çocuk, Alexander’ın ölümle yüzleşme sürecinde ona bir anlam ve yön verdi. Özellikle çocuğun geleceği ve umudu simgelediği görüşünde birleşen üyelerimiz, Alexander’ın çocuğa yardım ederek kendi hayatındaki pişmanlıkları ve kaçırdığı fırsatları telafi etmeye çalıştığını öne sürdüler.

Bu bağlamda, çocuk karakteri filmin merkezinde yer alan varoluşsal bir sembol olarak değerlendirildi. Alexander’ın çocuğa olan ilgisi, kendisine bir anlam bulma, yaşamı boyunca eksik kalan yönlerini tamamlama isteğiyle bağlantılıydı.

Kapalı ve Yalnız Ev: Yalıtılmışlık ve İçsel Yalnızlık

Kulüp üyeleri olarak Alexander’ın büyük ve boş evinin, onun içsel yalnızlığını ve ölüme yaklaşmasını simgelediği konusunda ortak bir fikirdeydik. Bir zamanlar dolu ve hayat dolu olan bu mekan, şimdi sessiz ve boş bir yer haline gelmişti. Ev, geçmişle bağlantı kurma çabası ve yaşamın sonunda karşılaşılan yalnızlık hissini yansıtıyordu.

Bu evin, Alexander’ın zihnindeki kapanmışlık ve izole olma durumunu da temsil ettiğini düşündük. Geçmişin hatıralarıyla dolu olan bu mekan, artık Alexander için bir tür hapis haline gelmişti ve karakterin içsel sıkışmışlığını, ölümle olan yüzleşmesini ortaya koyuyordu. 

Filmde sıkça geçen ve “satın alınan üç kelime: “Korfulamu”, “Xenitis” ve “Argathini” izleyiciyi hem dilin gücü hem de varoluşun geçiciliği üzerine düşündüren önemli semboller olarak öne çıktı.

Korfulamu (Κορφούλα μου): Sevgi ve Bağlılık

Tartışmalarımızda, “Korfulamu” kelimesinin Yunanca’da “sevgili tepeciğim” anlamına geldiği ve sevgi, aidiyet ile ilgili derin bir duygusal bağ içerdiği belirtildi. Filmde, Alexander’ın geçmişe duyduğu özlem ve kaybettiği değerli anılarıyla ilişkilendirdiği bu kelime, izleyiciler tarafından geçmişte bıraktığı insanlara ve mekanlara olan bağlılığını simgeleyen bir sembol olarak değerlendirildi.

Kelime, aynı zamanda, Alexander’ın hatırlamakta zorlandığı ya da geri getirmek istediği sevgi dolu anıları ifade ediyordu. Bu bağlamda, “Korfulamu” karakterin yaşamına dair anlam arayışını ve geçmişin sıcaklığını yeniden yakalama çabasını temsil ediyordu. Kulüp üyelerinden biri bu kelimenin Alexander’ın kaybettiği eşiyle olan bağına işaret edebileceğini vurguladı; bir diğer katılımcı ise bu kelimenin, onun çocukluğuna ya da daha masum bir dönemine dönük bir sevgi ifadesi olabileceğini düşündü.

Xenitis (Ξενίτης): Göçebelik ve Yabancılık

Filmin derinlikli temalarından biri olan yabancılık ve aidiyetsizlik duygusu, “Xenitis” kelimesiyle açığa çıkıyor. “Xenitis”, Yunanca’da “gurbetçi” ya da “yabancı” anlamına geliyor ve Alexander’ın kendini çevresine ve dünyaya yabancılaşmış hissetmesini sembolize ediyor.

Tartışmamızda bu kelimenin, sadece Alexander’ın kişisel hikayesine değil, aynı zamanda filmdeki küçük göçmen çocuğun hikayesine de bağlandığını konuştuk. Alexander’ın, çocuğun içinde bulunduğu aidiyetsizlik hissini paylaşması, bu kelimenin anlamını daha da derinleştiriyor. Kulüp üyeleri arasında bu kelimenin sadece fiziksel bir yabancılığı değil, insanın kendi hayatına karşı yaşadığı derin yabancılaşma hissini de temsil ettiği dile getirildi. Bir katılımcı, Alexander’ın geçmişine ve hatıralarına bile yabancılaşmış olmasını, “Xenitis” kelimesinin en güçlü anlam katmanlarından biri olarak gördüğünü belirtti.

Argathini (Αργάθινη): Tamamlanmamışlık ve Geçicilik

Tartışmamızda, üçüncü kelime olan “Argathini” üzerinde özellikle duruldu. Bu kelime, Yunanca’da “yarım kalmış” ya da “işlenmemiş” anlamlarına geliyor. Alexander’ın hayatı boyunca bitiremediği işler, yüzleşemediği duygular ve tamamlanmamış ilişkiler bu kelimeyle sembolize ediliyor.

Film okumasında bu kelimenin, insanın ölüme yaklaştıkça hissettiği eksiklik ve hayatın hiçbir zaman tam anlamıyla tamamlanamayacağı gerçeğini yansıttığı görüşü öne çıktı. “Argathini”, hem Alexander’ın hayatına dair bir hesaplaşma yaşamasını hem de hayatın sonsuzluk ile sonluluk arasında sıkışıp kalmasını anlatıyordu. Bir katılımcı, bu kelimenin, Alexander’ın ölümle yüzleşirken hissettiği pişmanlıkları ve geride kalan eksiklerini temsil ettiğini düşündüğünü belirtti. Zamanın insan üzerinde bıraktığı bu eksiklik hissi, tartışmada öne çıkan varoluşsal bir tema oldu.

Son Olarak:

Frankfurt Sinema Kulübü olarak, “Eternity and a Day” filminin derin sembolizmini çözümlemeye çalışırken, Angelopoulos’un görsel diliyle felsefi temaları nasıl başarılı bir şekilde birleştirdiğini gözlemledik. Deniz, kelimeler, sisli hava ve saat gibi imgelerin, Alexander’ın yaşamın sonu ve varoluşun anlamı üzerine yaptığı derin düşünsel yolculuğu desteklediği konusunda hemfikir olduk. Film, hem bireysel bir hesaplaşma hem de insanın evrensel varoluşsal sorgulamaları açısından bizlere unutulmaz bir deneyim sundu.

Post Comments