Frankfurt Sinema Kulübü’nün 10. film okuması etkinliğinde, kalabalık bir grup sinemasever olarak bir araya geldik ve Cristian Mungiu’nun R.M.N. filmini derinlemesine değerlendirdik. Bu özel etkinlik, sadece bir filmi değil, aynı zamanda Almanya’da yaşanan ırkçılık deneyimleriyle birleşerek, sinemanın toplumsal gerçekliklere nasıl ayna tuttuğunu görmemize olanak tanıdı.
R.M.N. Transilvanya kasabasındaki çok etnikli topluluğun yaşamına odaklanırken, aynı zamanda Avrupa’da var olan yabancı düşmanlığı ve etnomerkezciliği de ele alıyor.
Transilvanya kasabasındaki çok etnikli topluluk, farklı kökenlerden gelen insanların bir arada yaşama zorluklarını etkileyici bir şekilde tasvir ediyor. Macarlar ve Romanyalılar birbirleri üzerinde tahakküm kurma mücadelesi verirlerken ortak bir nefret üzerinde birleşmeleri filmin omurgasını oluşturur. Filmin büyük bir kısmında farklı dillerin konuşulması ve birlikte var olmanın zorlukları da vurgulanır.
Ama filmin ilerleyen aşamasında izleyici, köylülerin düşünce tarzlarının öfke ve ayrımcılıktan beslendiği, ırksal, sömürgeci ve siyasi çatışmaların iç içe geçtiği bir dünyaya tanık oluyor. Ekonomik krizin de etkisiyle köye işçi olarak gelen Srilanka’lı işciler köyün asıl sorunu haline geliyor. En azından köylüler bu şekilde düşünüyor.
Film, son perdede bir belediye binası toplantısında geçen uzun sahneyle etkileyici bir sona ulaşıyor. Bu sahnede, köylülerin göçmenlere yönelik düşünceleri ve önyargıları detaylı bir şekilde inceleniyor. Film atölyesinde de bir çok kişi için Climax noktası burasıydı. 17 dakikalık sabit kamera sahnesi ile yüz ifadeleri, tavırlar ve konuşma tonu gibi ince detaylar, ırkçılığı her yönüyle görmemizi sağladı.
Yönetmen, kasabadaki atmosferi mavi renk derecelendirmesiyle resmederek, insanları zehirli bir atmosferde zehirlenmesi ile ilgili metaforik bir color kullanır. Bu atmosfer, kasaba sakinlerinin birbirlerine karşı hoşnutsuz ve tedirgin bir tutum içinde olmasının bir sebebini temsil ettiği fikri film okumasında ortak kanaatti.
Filmin başka bir önemli teması, Transilvanya’da ki insanların da ekonomik sorunlardan dolayı Avrupa’nın başka ülkelerinde çalışmasına odaklanmasıydı. Köylülerin yurtdışında benzer önyargılarla karşılaştığı durumları inceler. Bu, yabancı düşmanlığının sadece belirli bir bölgeye özgü olmadığını, aynı zamanda diğer yerlerde de benzer sorunların yaşandığını gösterir. Ama ırkçılığa maruz kalan insanların empati yapamadan kendi evinde tekrar ırkçılık yapmasının ironisini de bir şekilde izleyiciye verdiği en önemli mesajdır. Aslında bu ırkçılığın ikiyüzlülüğüdür.
Film, Mungiu’nun yabancı düşmanlığını dünya çapında yaygın bir sorun olarak tasvir eder. İnsanların cahil ve düşmanca zihniyetleri, filmdeki karakterler üzerinden tüm dünya için bir ayna oluşturur.
Film okumasında filmin sembolizmini ayılar oluşturduğu fikri ortaya çıktı. İnsanların ve ayıların köylüleri ve göçmenleri temsil ettiği yorumları yapıldı. Bu semboller, film boyunca derinleşen etnik ve kültürel temaların bir parçası olarak kullanıldığı sahneler tekrar izlendi.
Cristian Mungi, filmiyle kesin cevaplar sunmaktan ziyade izleyicilerin düşünmesini ve kendi anlamlarını bulmalarını istiyor. Film, karmaşık konuları ele alırken net bir duruş sergilemeyerek, izleyiciyi düşündürmeye teşvik eder.
Film, Almanya’da yaşanan ırkçılık tecrübeleri ve Transilvanya kasabasındaki olayların kesişiminde, karakterlerin kişisel hikayeleri etrafında şekillenir. Bu, izleyiciyi sadece görsel bir deneyimden öteye geçirerek, duygusal bir bağ kurmaya yönlendirir.
Frankfurt Sinema Kulübü’nün bu özel etkinliği, R.M.N. filmini sadece bir film izleme deneyiminden çok daha fazlasına dönüştürerek, sinemanın toplum üzerindeki etkileyici gücünü bir kez daha gösterdi. R.M.N. Avrupa’daki yabancı düşmanlığı ve etnomerkezciliği güçlü bir şekilde ele alarak, seyircisine düşündürücü ve etkileyici bir deneyim sunuyor. Film, karmaşık konuları derinlemesine işleyerek, toplumsal sorunları cesur bir şekilde yüzleşir ve izleyicisini bu konular üzerinde düşünmeye yönlendirir.
Frankfurt sinema kulübü olarak Cristian Mungiu’nun diğer filmlerini de Avrupa’nın içinde bulunduğu durumu çıplak şekilde gösteren diğer filmlerini de şiddetle öneriyoruz.
Beyond the hills (2012) – Çavuşesku sonrasının peri masalıvari ana akım betimlemelerinin aksine, geç kapitalistleşme ile dindarlık arasında sıkışıp kalan Romanya toplumunu sert bir gerçekçilikle ele alan enfes bir film.
Çürümüş bir sistemin insanların ahlakını ve davranışlarını nasıl olumsuz etkilediğini gösteren yönetmenin özellikle ‘Mezuniyet’ filmi dikkat çekici.